Aklımda yazmak istediğim birçok konu olmasına rağmen, öncelikle bu konu ile başlamak istedim. Çünkü her şeyin bir nedeni vardır, değil mi? Hayatta basit bir iş yaparken bile bir nedenle hareket ederiz, ama bazen bu nedenlerin ne olduğunu kendimiz bile fark etmeyiz. Sabah arabamıza biner, işimize gider, akşam da arabamıza biner eve döneriz. En mutlu olduğumuz saatler iş dışındaki saatlerdir. Küçüklüğümüzden beri, büyüklerimizin işlerinin yoğunluğu nedeniyle bize veya kendilerine vakit ayıramadığından şikâyet ederiz.
10'dan fazla yılı iş hayatında geriye bıraktıktan sonra, insan geçmişe dönüp bolca düşünebiliyor. Başlangıç noktasına göre en azından bazı alanlarda tecrübe kazandığını görmek mutlu ediyor, yaptığı yanlışlar konusunda pişman oluyor. Bir sonraki 10 yıl için tekrar planlar yapıyor veya planların çok da etkili olmadığını düşünüyor. Belki işten ve kariyerden daha çok değer verilen artık aile ve çocuklar olduğundan; belki de geçmiş yılların psikolojik yorgunluğu, hayal ve gönül kırıklıklarıyla hayatı biraz da plansız yaşamaya doğru insanın içinde bir istek oluşuyor.
Proje yönetimi ile uğraşanlar, çeşitli sertifika sahipleri bilir; en önemli aktivitelerden birisi plan yapmaktır. Doğru, ama planlama yaparken neye göre planlama yapacağımız konusunda çoğu zaman sıkıntı çekeriz. Projelerin hep bir bütçesi ve kısıtlı zamanı olur (heyecanı da burada zaten!). Herkes proje yapmak ister, müşteri karşınıza genelde ne istediğini bilmeden gelir, çoğu üst düzey yönetici de projeyi, daha doğrusu parayı, kaçırmamak için yaparız der. Ama kapsam ve projenin amacı, üzerinde düşünülecek ilk şeyler olsa da genel de sonradan üzerinde düşünülmesi ve çözülmesi gereken problem alanları olur. Ben de bu yüzden, bir şeyler yazmaya çalışırken amacımı ve kapsamımı düşünmek istedim. İlk amacım, yazmanın beni düşünmeye itmesi, diğer insanlardan eleştiri ve bazen de takdir alabilecek olmam. Herkes takdir edilmeyi sever değil mi :)
Hayatta, işte, evde, her yerde insanın bir etki alanı var. Bu etki alanının içinde kimler olduğu insanın kendisinin iletişim yeteneklerine, motivasyon noktalarına ve hayatın karşısına çıkardığı insanların özelliklerine göre değişiyor. İnsanlar farkında olmadan, bu etki alanını genişletmek, daraltmak, içindeki insanları etkileyerek bu alan içerisinde kendince daha iyi noktalara erişebilmek için çalışıyor. Bu motivasyonlar; para, güç ve statüden başlayıp, kişisel tatmin, içsel rekabet, aidiyet ve kendine güvenin de artmasıyla kendine yön vermeye doğru gidiyor.
İnsanlar birbirleriyle iletişim ihtiyacı duyan kompleks varlıklar. Herkes birbirinden o kadar farklı ki… Birbirinden farklı beklentilere, özelliklere ve kişiliklere sahip insanlar bir araya gelip düşünmeyi ve üretmeyi gerektiren bir iş yapmaya çalışınca işler daha da zorlaşıyor. Proje yönetiminde bütçeyi ve zamanı yönetmekten belki de daha zoru insanların iletişimini sağlamak. İletişim döngüsünü sağlayabilmek için üç temel faktör; beklentileri belirlemek, beklentilere göre geri besleme almak/vermek ve takdir kültürü oluşturmak.
İnsan ne zaman veya neden bazı şeyleri değiştirmek ister? Beğenmediğimiz bir ortamı ya değiştirmeye çalışırız ya kabulleniriz ya da o ortamdan ayrılırız. Bunlardan en basiti kabullenmek gibi görünse de aslında insanın daha sonra kendi iç dünyasında yaşayacağı çekişmeleri, mutsuzlukları ve ileride yaşayacağı pişmanlıkları düşününce belki de en zoru. Ayrılmak en zoru gibi görünse de insanın bazen silkelenmeye ihtiyaç duymasından ve “nereye gidiyorum?” deme fırsatı bulmasından belki de en faydalısı. Ama bunların hangisine karar vereceğimizi belirlemenin ön şartı insanın en değerli özelliği olan düşünmek, eleştirebilmek.
Her iş yerinin bir kültürü var aslında ve bu kültürü oluşturan içindeki insanlar ve ilişkileri. Bu kültürün ne olacağı, içindeki insanların bu kültürden beklentileri, bu beklentiler dahilinde neleri değiştirmeye çalışacakları, bu değişimi nasıl yapacakları da aklımızın bir köşesinde hep durmalı. Bu değişimi gerçekleştirebilmek ve insanların daha mutlu olması amacıyla yapılacak işleri belirleyebilmek iş birliğinden ve uzlaşı kültüründen geçiyor. Kültürü değiştirebilmek için insanları bu sürece dahil etmek ve kendimizden başlamak gerekiyor. Değiştirilmesi gereken, insanlar değil (zaten yapamazsınız), kültür ve bu kültüre göre oluşan sistem ve süreçler. Sonrası zaten kendiliğinden gelir.
Tüm bunları yapabilmek için elimizdeki temel hammadde insanların kendisi. Artık dünya çevikliğin de daha fazla gündemde olmasıyla, hiyerarşik ve süreç bazlı yönetimden, insan bazlı yönetime doğru ilerliyor. Yeni mezunlar, karşılarında patron değil, yol gösterici çalışma arkadaşları istiyor. Sistemler insanların oluşturduğu kavramlardır, değiştirilebilirler. Yeter ki amacımız, insanları daha mutlu ve huzurlu yapmak olsun. Sabahtan akşama kadar vakit harcadığımız işlerimize giderken daha mutlu olalım. 10 yıllardan sonra geriye dönüp baktığımızda, yüzümüzde bir gülümseme oluşsun ve geleceğe daha umutlu bakalım. Çocuklarımızın mutluluğun iş hayatlarına başlayıncaya kadar süreceği korkusunu belki de bu sayede aşabiliriz.
Benim bu yazıyı yazmaktaki nedenim, bundan sonra yazmayı düşündüğüm konularla ilgili kapsamı belirlemekti. Çevik bir yazar olarak, kapsamı değiştirme hakkımı da saklı tutuyorum :) Okurken aklınızda birkaç “neden?” sorusu oluştuysa ne mutlu bana…